Sağlığın yolu mikroplardan mı geçiyor?
Sağlığın yolu mikroplardan mı geçiyor?
Vücudumuzun her tarafı, derimiz, ağzımız, burnumuz, özellikle de sindirim sistemimiz mikroskobik organizmalarla dolu. Öyle ki bu mikropların sayısı kendi hücrelerimizin sayısından 10 kat daha fazladır.
Bunların çoğu kendi hücrelerimiz kadar gereklidir. Bu mikroplar insandan çok daha önce var olmuş ve zamanla biz onlara, onlar da bize uyum sağlar hale gelmiştir.
Buna karşın biyologların bu mikroorganizmalarla ilgili bilgisi oldukça sınırlı. Fakat son zamanlarda bilim dünyasında bu konudaki araştırmalara ağırlık veriliyor. Uzmanlar bu canlıların hayatımızda önemli işlevleri olduğunu keşfediyor. Sindirim sistemimizde bulunan 1000 kadar bakteri türü sindirimi kontrol ediyor; belki de daha fazlasını. Alerjik hastalıklarda, kron ve kolit (kalın bağırsak iltihabı) gibi sindirimle ilgili hastalıklar bu mikroplarla ilişkilendiriliyor. Ayrıca bağışıklık sistemini etkiledikleri ve bağırsaklardaki bakterilerin kanser, obezite ve diyabet riski üzerinde de etkisi olduğuna dair veriler artıyor.
Son araştırmalarda ise mikroplardan arındırılmış farelerin strese daha yatkın olduğu görüldü. Hatta cana yakınlık ve saldırganlık ve uzak durma gibi zıt özellikleri olan farelerin bağırsaklarındaki bakteriler birbiriyle değiştirildiğinde kişilik özelliklerinin de değiştiği gözlendi. Ayrıca protein ağırlıklı beslenen farelerin sindirim sistemindeki mikroplar normal beslenen farelerinkinden farklı ve bunların hafızayla ilgili becerileri daha iyiydi.
Mikrobiom Projesi
Uzmanlar artık insan sağlığını daha iyi anlamanın bu mikropları anlamaktan geçtiğine inanıyor.
Bu alanda yapılan araştırmalarda son yıllarda artış oldu. 2007’de ABD beş yıl süren 157 milyon dolarlık İnsan Mikrobiom Projesi’ni başlattı. Amerikalılar üzerinde yaşayan mikropların gen haritalarının çıkarılması hedefleniyordu.
2008’de ise Avrupa Komisyonu 29 milyon dolarlık İnsan Bağırsak Yolu Metagenomu (MetaHIT) projesini başlattı. Projenin koordinatörü ve Fransa Tarım Araştırmaları Enstitüsü başkanı Dusko Ehrlich insan genomundan ziyade mikropların genomunda daha fazla potansiyel gördüklerini belirtiyor.
Bunu ise iki nedene bağlıyor: 1. İnsan genomunda farklılık yüzde 0.1 oranında iken bağırsak mikroplarının genomunda bu farklılık yüzde 50’ye çıkıyor ve farklılıklarla hastalıklar arasında bağlantı kurma şansı artıyor. Ayrıca bu mikroplara dayalı tedavi genetik değişiklikler yapmaktan çok daha kolay 2. Bu mikropları inceleyerek hastalıkları öngörme şansı artacaktır. Yani bir insanın sindirim yollarındaki bakterilerde gözlenen herhangi bir değişiklik bir hastalığın habercisi olabilir ve bu ciddi bir soruna dönüşmeden mikrobik dengeyi yeniden sağlama yoluyla tedavisi mümkün olabilir.
Mikrobik denge
Fakat veriler akmaya başladıkça tartışmalar da alevleniyor. Daha önce bir araştırmada insanları vücutlarındaki mikrop türlerine göre üç gruba ayırmanın mümkün olduğu iddiası ortaya atılmıştı. Tıpkı kan gruplarına ayırır gibi. Fakat bu grupların sınırları tahmin edilenden çok daha bulanık çıktı.
Ehrlich bu sorunu aşmanın yolunun binlerce insanın incelenmesinden, yani örnek sayısını fazla tutmaktan geçtiğine inanıyor. Ayrıca farklı ülkelerde yapılan araştırmaların sonuçlarını karşılaştırılabilmek için ortak protokoller belirlenmesi gerektiğini söylüyor.
İnsan mikrobiom haritasını çıkarmak bilim insanlarının çok geniş veriler toplamasını, veri tabanları oluşturmasını, onlarca yeni tür keşfetmesini, aradaki bağlantıları bulmasını vb. gerektiriyor.
Uzmanlar ayrıca tek tek mikropların sayısından ziyade onlar arasındaki dengenin önemli olduğuna dikkat çekiyor. Örneğin az sayıda bile olsa salmonella insanı hasta eder, ama çoğunlukla yararlı bakteriler zararlı bakterileri kontrol altında tutar. C difficile adlı bakteri hepimizde vardır ama iyi bakterilerin varlığından dolayı bir zararı olmaz. Fakat aşırı antibiyotik kullanımıyla bağırsaklardaki mikrobik denge sarsılıp iyi bakteriler yok olduğunda C difficile’in zararlı etkileri ishal ve bağırsak iltihabı olarak baş gösterebilir.
Dışkı nakli
Artık bu tür bağırsak sorunlarının tedavisinde dışkı nakline sık sık başvurulduğu görülüyor. Bu yöntem, sağlıklı bir insandan elde edilen dışkının sıvılaştırılarak anüs yoluyla kalın bağırsağa nakledilmesini içeriyor. Böylece bağırsaktaki mikrobik dengenin yeniden sağlanması amaçlanıyor.
1990’da bu işlemi ilk yapan doktorlardan biri olan New York’taki Albert Einstein Tıp Fakültesi’nden Profesör Lawrance Brandt, gelecekte birçok hastalığın tedavisinde daha sık başvurulacak ucuz ve oldukça etkili bir yöntem olduğunu söylüyor.
Dışkı nakli bağırsaklardaki mikrop bileşimini değiştirmenin tek yolu değil elbette. Uzun süreli antibiyotik kullanımı, ciddi hastalıklar, beslenmedeki değişim de bu dengeyi değiştirebilir. Uzmanlar bir genin insanı bakterilere karşı daha az ya da çok duyarlı kılabileceğini ve bunun mikrobik dengedeki değişikliklerle birleştiğinde bazı hastalıkların tetikleyicisi olabileceğini belirtiyor.
Çocuklukta atılan temel
Fakat çoğunlukla insanın vücudundaki mikrop sayısı ve bileşiminin iki yaşında ne ise ileri yaşlarda da benzer şekilde devam edeceğine inanılıyor. Antibiyotik kullanımı gibi dış etkenlerle değişen denge bir süre sonra eski halini alabiliyor. İkizler üzerinde yapılan bir araştırma, dışarıdan probiyotik (yararlı bakteri) takviyesinin bağırsaktaki bakterilerin bileşimi açısından fazla bir etki yaratmadığını göstermiş, fakat fareler üzerinde yapılan bir deneyde probiyotik yoğurtun, bakterilerin karbonhidratları parçalamasını sağlayan genlerin aktivitesini etkilediği ortaya konmuştu.
Bilim insanları probiyotiğe ve diyetteki değişikliklere bazı insanların daha iyi yanıt veriyor olup olmadığını henüz bilmiyor. Fakat MetaHIT proje sorumlusu Ehrlich herhangi bir hastalık baş göstermeden önce basit beslenme değişiklikleriyle sindirim yollarındaki mikrop dengesiyle oynanarak önlem alınabileceğine inanıyor.
O gün gelinceye kadar ne mi yapmak lazım? Enrlich’e göre, genç ve sağlıklı iken bir biyobankasına başvurup ihtiyaç olduğunda dışkı nakli yaptırmak üzere dışkı örneğinin dondurulmasını istemek!
Sağlığın yolu mikroplardan mı geçiyor?
Vücudumuzun her tarafı, derimiz, ağzımız, burnumuz, özellikle de sindirim sistemimiz mikroskobik organizmalarla dolu. Öyle ki bu mikropların sayısı kendi hücrelerimizin sayısından 10 kat daha fazladır.
Bunların çoğu kendi hücrelerimiz kadar gereklidir. Bu mikroplar insandan çok daha önce var olmuş ve zamanla biz onlara, onlar da bize uyum sağlar hale gelmiştir.
Buna karşın biyologların bu mikroorganizmalarla ilgili bilgisi oldukça sınırlı. Fakat son zamanlarda bilim dünyasında bu konudaki araştırmalara ağırlık veriliyor. Uzmanlar bu canlıların hayatımızda önemli işlevleri olduğunu keşfediyor. Sindirim sistemimizde bulunan 1000 kadar bakteri türü sindirimi kontrol ediyor; belki de daha fazlasını. Alerjik hastalıklarda, kron ve kolit (kalın bağırsak iltihabı) gibi sindirimle ilgili hastalıklar bu mikroplarla ilişkilendiriliyor. Ayrıca bağışıklık sistemini etkiledikleri ve bağırsaklardaki bakterilerin kanser, obezite ve diyabet riski üzerinde de etkisi olduğuna dair veriler artıyor.
Son araştırmalarda ise mikroplardan arındırılmış farelerin strese daha yatkın olduğu görüldü. Hatta cana yakınlık ve saldırganlık ve uzak durma gibi zıt özellikleri olan farelerin bağırsaklarındaki bakteriler birbiriyle değiştirildiğinde kişilik özelliklerinin de değiştiği gözlendi. Ayrıca protein ağırlıklı beslenen farelerin sindirim sistemindeki mikroplar normal beslenen farelerinkinden farklı ve bunların hafızayla ilgili becerileri daha iyiydi.
Mikrobiom Projesi
Uzmanlar artık insan sağlığını daha iyi anlamanın bu mikropları anlamaktan geçtiğine inanıyor.
Bu alanda yapılan araştırmalarda son yıllarda artış oldu. 2007’de ABD beş yıl süren 157 milyon dolarlık İnsan Mikrobiom Projesi’ni başlattı. Amerikalılar üzerinde yaşayan mikropların gen haritalarının çıkarılması hedefleniyordu.
2008’de ise Avrupa Komisyonu 29 milyon dolarlık İnsan Bağırsak Yolu Metagenomu (MetaHIT) projesini başlattı. Projenin koordinatörü ve Fransa Tarım Araştırmaları Enstitüsü başkanı Dusko Ehrlich insan genomundan ziyade mikropların genomunda daha fazla potansiyel gördüklerini belirtiyor.
Bunu ise iki nedene bağlıyor: 1. İnsan genomunda farklılık yüzde 0.1 oranında iken bağırsak mikroplarının genomunda bu farklılık yüzde 50’ye çıkıyor ve farklılıklarla hastalıklar arasında bağlantı kurma şansı artıyor. Ayrıca bu mikroplara dayalı tedavi genetik değişiklikler yapmaktan çok daha kolay 2. Bu mikropları inceleyerek hastalıkları öngörme şansı artacaktır. Yani bir insanın sindirim yollarındaki bakterilerde gözlenen herhangi bir değişiklik bir hastalığın habercisi olabilir ve bu ciddi bir soruna dönüşmeden mikrobik dengeyi yeniden sağlama yoluyla tedavisi mümkün olabilir.
Mikrobik denge
Fakat veriler akmaya başladıkça tartışmalar da alevleniyor. Daha önce bir araştırmada insanları vücutlarındaki mikrop türlerine göre üç gruba ayırmanın mümkün olduğu iddiası ortaya atılmıştı. Tıpkı kan gruplarına ayırır gibi. Fakat bu grupların sınırları tahmin edilenden çok daha bulanık çıktı.
Ehrlich bu sorunu aşmanın yolunun binlerce insanın incelenmesinden, yani örnek sayısını fazla tutmaktan geçtiğine inanıyor. Ayrıca farklı ülkelerde yapılan araştırmaların sonuçlarını karşılaştırılabilmek için ortak protokoller belirlenmesi gerektiğini söylüyor.
İnsan mikrobiom haritasını çıkarmak bilim insanlarının çok geniş veriler toplamasını, veri tabanları oluşturmasını, onlarca yeni tür keşfetmesini, aradaki bağlantıları bulmasını vb. gerektiriyor.
Uzmanlar ayrıca tek tek mikropların sayısından ziyade onlar arasındaki dengenin önemli olduğuna dikkat çekiyor. Örneğin az sayıda bile olsa salmonella insanı hasta eder, ama çoğunlukla yararlı bakteriler zararlı bakterileri kontrol altında tutar. C difficile adlı bakteri hepimizde vardır ama iyi bakterilerin varlığından dolayı bir zararı olmaz. Fakat aşırı antibiyotik kullanımıyla bağırsaklardaki mikrobik denge sarsılıp iyi bakteriler yok olduğunda C difficile’in zararlı etkileri ishal ve bağırsak iltihabı olarak baş gösterebilir.
Dışkı nakli
Artık bu tür bağırsak sorunlarının tedavisinde dışkı nakline sık sık başvurulduğu görülüyor. Bu yöntem, sağlıklı bir insandan elde edilen dışkının sıvılaştırılarak anüs yoluyla kalın bağırsağa nakledilmesini içeriyor. Böylece bağırsaktaki mikrobik dengenin yeniden sağlanması amaçlanıyor.
1990’da bu işlemi ilk yapan doktorlardan biri olan New York’taki Albert Einstein Tıp Fakültesi’nden Profesör Lawrance Brandt, gelecekte birçok hastalığın tedavisinde daha sık başvurulacak ucuz ve oldukça etkili bir yöntem olduğunu söylüyor.
Dışkı nakli bağırsaklardaki mikrop bileşimini değiştirmenin tek yolu değil elbette. Uzun süreli antibiyotik kullanımı, ciddi hastalıklar, beslenmedeki değişim de bu dengeyi değiştirebilir. Uzmanlar bir genin insanı bakterilere karşı daha az ya da çok duyarlı kılabileceğini ve bunun mikrobik dengedeki değişikliklerle birleştiğinde bazı hastalıkların tetikleyicisi olabileceğini belirtiyor.
Çocuklukta atılan temel
Fakat çoğunlukla insanın vücudundaki mikrop sayısı ve bileşiminin iki yaşında ne ise ileri yaşlarda da benzer şekilde devam edeceğine inanılıyor. Antibiyotik kullanımı gibi dış etkenlerle değişen denge bir süre sonra eski halini alabiliyor. İkizler üzerinde yapılan bir araştırma, dışarıdan probiyotik (yararlı bakteri) takviyesinin bağırsaktaki bakterilerin bileşimi açısından fazla bir etki yaratmadığını göstermiş, fakat fareler üzerinde yapılan bir deneyde probiyotik yoğurtun, bakterilerin karbonhidratları parçalamasını sağlayan genlerin aktivitesini etkilediği ortaya konmuştu.
Bilim insanları probiyotiğe ve diyetteki değişikliklere bazı insanların daha iyi yanıt veriyor olup olmadığını henüz bilmiyor. Fakat MetaHIT proje sorumlusu Ehrlich herhangi bir hastalık baş göstermeden önce basit beslenme değişiklikleriyle sindirim yollarındaki mikrop dengesiyle oynanarak önlem alınabileceğine inanıyor.
O gün gelinceye kadar ne mi yapmak lazım? Enrlich’e göre, genç ve sağlıklı iken bir biyobankasına başvurup ihtiyaç olduğunda dışkı nakli yaptırmak üzere dışkı örneğinin dondurulmasını istemek!